19 Ekim 2009 Pazartesi

BİR DÜŞÜNCE..

Merhaba arkadaşlar,

Uzun zaman oldu, nasılsınız?? Ben sizlere uzun zamandır aklıma takılan ama cevabını yeni bulabildiğim bir şeyden bahsetmek istiyorum. Konu elbette dkz hakkında, ama bu sefer içeriği ile alakalı, yani konuyu tam göbeğinden yakalayan bir şey.

Şöyle ki eğer bu uygulama için deniyor ama yapamadığınızı düşünüyorsanız ya da aklınız yine de sürekli yemeklerde kalıyorsa ya da bir yerlerde bocalıyorsanız şimdi anlatacaklarım faydalı olacaktır diye düşünüyorum.

Önce o zaman uygulamanın özünü inceleyelim: Durum şu ki eğer siz karnınızın acıkma ritmine göre beslenebilirseniz sorununuzu çözersiniz. Çünkü bu şekilde her şeyi normale döndürebilir ve doğal fizyolojinizi işletebilirsiniz. Peki öyleyse işin sıkıntılı yanı ne? Ozan Tunçer'in anlattığı; eğer yememek için yiyecekleri kendinizden esirgerseniz kendinizi kıtlık moduna geçirmiş olursunuz. Ve kıtlık modunuzda karnınızdaki verilere göre beslenme bir kenara atılır (çünkü ortada yiyeceklere ulaşamama gibi acil bir durum vardır ve vücut kendini hayatta kalmak için savunmaya almak zorundadır) ve bu durumdayken yenilebildiği kadar yemek yenmeye çalışılır.

Sanırım bu durumu artık çözdük ve hepimiz kısıtlamanın yanlış olduğunu biliyoruz. Ozan Tunçer'in dediği gibi: kısıtlamayın, esirgemeyin. Buraya kadar tamam. Ama işin uygulamasına gelince işler o kadar karışıyor ki bu noktaya parmak basmak istedim.

Ozan Tunçer kitabında bize sırayla ne yapmamız gerektiğini adım adım söylüyor. Ama bu adımlarda bazı terslikler oluyor. Nasıl mı? Bizim yemek yemekten korkar olmuş ve diyet zihniyetine programlanmış kafalarımız burda bizimle çok rahat oyunlar oynuyor. Ve bu uygulamadaki adımları birer birer kendine göre kısıtlamalara çeviriyor. Adımları kafamızda ne şekile soktuğumuzu görürsek:

1. Acıkmayı bekle adımı: "Acıkmadan bir şey yememeliyim"
2. Doymaya uyma adımı: "Sadece doyduğum kadar yiyebilirim, daha fazla yiyemem"
3. Ayrıca yerken: "Bir daha acıkıncaya kadar bir şey yiyemeyeceğim"

Görebildiniz mi? Sizde de böyle şeyler var mı? Yani acıkmayı bekleyememek, aç olunmadığı halde yemeden duramamak, aklında sürekli yemek olmak ve hep yemek istemek, doyma anlaşılsa bile ona uyamamak, kıtlık durumundan bir türlü kurtulamamak ve uygulama yapılsa bile bozulacağı hissi taşımak (ve gerçekten de bir gün bozmak) gibi şikayetleriniz varsa kafanızdaki bu tür düşünceleri bir yoklayın derim.

Ne çelişki ama öyle değil mi? Canınız yemek istemediği, tok olduğunuzu bildiğiniz halde yine de yemek yemeniz bence bu durumdan kaynaklanıyor. Ozan Tunçer bunu fark etmiş midir bilmiyorum, ama gördüğünüz gibi beynimiz bize oyunlar oynamaya devam ediyor. Bize esirgeme durumları yaratmayı tekrar başarıyor. Kısıtlamaları attığımızı sandığımız zamanlar bile sinsice varlıklarını gösteriyorlar.

Peki ne yapmalıyız? Bu işin zor kısmı. Öncelikle her korkuya kapıldığınız ya da sıkıntı duyduğunuz zamanlarda bu esirgeme durumlarını yakalamalısınız. Ve sonra onları ortadan kaldırmalısınız. Esirgemeleri kaldırın.. Kendinizi her durumda ve her koşulda yiyeceklerle yakın tutun. Bunu istediğinizi istediğiniz her an yiyin anlamında söylemiyorum. "Bolluk ortamını oluşturmak" anlamına gelen kastettiğim bu şey hem doymayı sağlayabilmeniz hem de gözünüzü, gönlünüzü doyurmayı sağlayabilmenizle alakalı. Bu da kendinizi yiyeceklere her an ulaşabilir bir konumda görmeniz ve kafanızın bu konuda rahat ve huzurlu olması anlamına geliyor.

Esirgemeleri karnınızla sizin aranızdaki parazitler olarak görün. Bir önceki yazımda bahsettiğim sinyal karışması aslında bu. Karınla beynin bu esirgemeler yüzünden iletişiminin kopması. Ancak bu parazitleri kovabilirseniz karnınızdaki verilere göre beslenmeyi başarabilirsiniz. Esirgemeleri kaldırmanın kolay olmadığını biliyorum, bunun bir yöntemi olsa da keşke söyleyebilsek. Herkese göre değişir sanırım bu ve herkesin kendi yapması gerken bir şeydir belki. Belki sizlerin de aklına yeni şeyler, öneriler gelir ve herkese faydası dokunur kim bilir? Ama sonuçta bilinçli olmak ve en azından neyin neden olduğunu bilmek de başarmak yolunda büyük bir adım. Ben de yardımı dokunur umuduyla fark ettiğim bu şeyi sizlerle paylaşmak istedim. Umarım dokunur. Kendinize iyi bakın. Sevgiler..

0 Comments: