20 Haziran 2008 Cuma

SPOR

Spor önemli bir konu, neden? Çünkü diyet yapar halindeyken spor, "yediklerimizi yakmak" gibi bir işlev üstlenebiliyor. Tıpkı diyetteki düşünceler ve inanışlar gibi bu yöndeki düşünceleri değiştirmek de zor olabiliyor. Ne demek istediğimi şöyle açıklayabilirim; bir insan diyetteyken nasıl kurabiyelerin, şekerli, hamurlu ya da yağlı besinlerin şişmanlattığına inanıyorsa, spor yapmadan kilo verilmeyeceğine de inanmış olabiliyor. Besinlere karşı önyargının kırılması ne kadar zorsa spora yönelik düşüncelerin değişmesi de o kadar zor olabiliyor. Ve daha da yazıktır ki daha kötü şeyler de yaşanabiliyor: kendini tutamayıp yemeler gerçekleşiyor, buna panzehir olarak hemen spora sarılınabiliyor; "Çok yedim hemen gidip yakmalıyım" gibisinden ve arkasından tekrar kontrol kayıpları ve bu kısır döngü sürüp gidiyor..

İşte burda takılıp kalınan nokta bu. Eğer spor bir panzehir olarak kullanılıyorsa sorun var demektir. Başka şekilde ise spor insandan insana değişir. Bazılarına hiç iyi gelmez ve sevmezler. Bazılarını ise spor kilit gibi açar; streslerini alır, rahatlatır, kaslarını güçlendirir, vücutlarını şekillendirir, zinde tutar, güç ve motivasyon verir. Sporun size iyi gelip gelmediğini de yalnız kendiniz bilebilirsiniz. Eğer seviyorsanız ve iyi geldiğini biliyorsanız ve kendinizi (organizmanızı) kandırma çalışmalarına da girmezseniz (yani "Sadece zinde tuttuğu için yapıyorum" deyip aslında yediklerinizden pişmanlık duyup onları yakma peşindeyseniz boşuna kıvranmamanızı öneririm), spor böylece size keyif verdiği için hayatınıza soktuğunuz bir aktivite olabilir.

Bilmem ne demek istediğimi anlatabildim mi? Çoğu yerde sporun işlevi yanlış şekilde beynimize kazındığı için bu şekilde yapılan spor tehlikeli olabiliyor. Çünkü yanlış anlamda yapılan bir spor tıpkı diyetler gibi vücudumuzu arkadan itmek oluyor.

Ama şaşılacak ayrı bir durum da bazen gerçekleşebiliyor; o da şu ki: eğer dkzyi (yani mekanizmanızı) gerçekten anlamışsanız ('gerçekten'in altını çizerek söylüyorum mış gibi değil!!), yani bedeninizle bağlantı kurabilmişseniz; (kısacası eğer artık bedeniniz size güveniyor ve açlık tokluğunu söylüyor, siz de bunlara uymayı başarıyorsanız) bu durumda bazen içinizden spor yapmak, hareket etmek gelebiliyor. Bunun nedeni ise bedeninizin artık stok yapmaya gerek duymadığı ve fazla stokları eritme isteği. Bunda hiç anormal bir durum yok. Bunu size bedeniniz söylediği için onun dediklerini yapmanızda bir sakınca yok. Sadece artık kıtlık olmadığını anladığı için fazla stoklarından biran önce o da kurtulmak istiyor, o kadar. Bu durum da başınıza gelebilir ve hayrete düşebilirsiniz.

Bunun dışında hayatında hiç spor yapmayan ve de hiç sevmeyen ama ince kalabilen insanlar sanırım cevap olabilecektir. Eğer siz sporu seviyor ve size iyi geldiğini biliyorsanız, yapıp yapmayacağınıza siz karar verin. Sporun ne şekilde tehlike getirdiğini artık biliyorsunuz. Yediklerinizle yaptığınız spor arasında bir bağlantı kurmadığınız, ona bir panzehir görevi yüklemediğiniz sürece neden olmasın?

4 Comments:

nuray şimşek said...

nuray şimşek said...

Arkadaşlar merhaba,
Sizinle birkaç şey paylaşmak istiyorum. Altı aydır heralde diyetsiz kalıcı zayıflama ve Ozan Bey'in fikirleri üzerinde çalışıyorum, uygulamayı deniyorum. Doğruyu söylemek gerekirse normal insanlar gibi yemek yemeyi öğrendim heralde. Birisi bir şey yerken artık hiç ilgimi çekmiyor ya da reklamları artık canım bir şey istemeden izleyebiliyorum. Alışverişlerde girdiğim yiyecek komaları bitti. Diyetsiz kalıcı zayıflama bana normal insanlar gibi yaşamayı öğretti.

Kilo vermiş değilim ama hiç önemli değil bu gerçekten. Kilo vermeye başlayınca tabi ki çok sevineceğim. Ama diyeti bıraktığım anda girdiğim kilo tırmanış tehlikesi yok artık. Hayatımda daha önce hiç aynı kiloda kalmayı başaramamıştım ve artık ne zaman tartılsam aynı kilodayım. Bu ne kadar güzel bir duyguymuş. Yani artık benim kilom şu diyebilirim. 67 kiloyum ve 67 kiloyum işte:)
Kilo vermede ne kadar etkin olduğu konusunda ise gerçekten fikir yürütmem imkansız.

İnternette konuyla ilgili yapılmış araştırmalara göz attım. Amerika'da 2005'te Steven Hawks diye bir üniversite profesörü, beslenme uzmanı, kendisi aşırı kilolarından şikayetçiymiş ve denediği hiçbir kısıtlamalı beslenme süreci ya da spor onun kalıcı olarak zayıflamasını sağlayamamış. Uzakdoğuya yaptığı bir gezi sırasında, az gelişmiş ülkelerdeki insanların neden yaygın bir obezite sorunu yaşamadıkları konusunda düşünmeye başlamış ve görmüş ki örneğin uzakdoğuda restoranlardaki menüler küçük ve insanlar azla doyabiliyorlar. Buradan intuitive eating yani içgüdüsel yeme teorisine ulaşmış. Ozan Beyin de söylediği gibi burada asıl fikir, insanların tıpkı bebekler ya da hayvanlar gibi içgüdülerine uyarak yemeleri gerektiği gerçeği. Yani sadece aç olunca yemek. mesela bir aslan karnı tokken önünden geçen geyiğe boş boş bakar, yemez. İnsanların doğanın onları kurguladığı gibi yaşamaları ve yemek yemeleri gerektiğine ilişkin bir teori bu. Steven Hawks içgüdüsel yeme tekniğini kendisine uygulayarak bir senede 50 pound vermiş. Heralde bu 20 kilo gibi bir şey. Arkadaşı da aynı yöntemi uygulamış ve o da kilo vermiş. Ancak yakın zamanlı araştırma sonuçlarına ulaşılamıyor internette. Sanırım bu daha çok, sonucu 2 kere 2 dört kadar açık bir süreç olmak yerine, bir davranış psikolojisi konusu. Davranış değiştirme.

Kafasında benim gibi binbir soru olanlar için, öğrendiğim bu bilgileri paylaşmak istedim.
Bu tür yeni edindiğiniz bilgiler ve araştırma sonuçlarını bizimle paylaşmanız çok iyi olur.
Çünkü içgüdüsel yeme, benim anladığım kadarıyla ve sizin de çok güzel ifade ettiğiniz gibi hadi tartılalım kaç kilo olmuşuz olayı değil.

Ama şu açıdan bizim dkz'yi deniyor olmamız çok önemli. Amerika'da da çok yeni bir teori bu. Ve sanırım diyet endüstrisi de sürekli baltalamaya çalışıyor. Ben bu bloğu, 'içgüdüsel yeme'nin Türkiye şubesi olarak görüyorum. Bizim deneyimlediğimiz şeyler bu araştırma açısından sağlıklı sonuçlara ulaşabilmek için çok önemli. Özellikle de benim gibi fazla kilolu insanlar üzerinde içgüdüsel yemenin etkilerinin belirlenmesi bence beslenme uzmanlarına ve gerçekten iyi niyetli doktorlara ve tabi ki diğer fazla kilolu insanlara ışık tutacaktır. O yüzden kendimizde farkettiğimiz değişimleri mutlaka not alalım ve tartılmak artık bizim için bir şey ifade etmese de aldığımız ya da verdiğimiz kiloları not alalım ve bunu burada paylaşalım.
İçgüdüsel yeme, çok devrimci, yenilikçi ve ciddi karşı duruş gerektiren bir akım. Herkese başarılar, sevgiler...

Feride Nizamettin said...

Herkese merhaba,

Bu siteye yazan ve yazılanları okuyan bir çok kişi gibi ben de mevcut kilosundan hoşnut olmayan birisiyim. Ancak sevgili Arıpetek'in de anlattığı gibi kendimi kilolu görmeye başlayıp da hayatıma diyetleri soktuğum dönemden bu güne tam 12 kg. almışım. İşin komik tarafı, yapı olarak iri kemikliyim ve kime sorsanız benim için şişman demez. BEN kendim hariç. 1.68 boyunda ve 72.7 kg.yum. Diyet yapmaktan nefret ede ede diyet yaptım ve sürekli bozdum ama hayatta hep yediklerime içtiklerime dikkat etmem gerekiyor düşüncesi beni mutsuz etti. Başka bir yol olmalı, diye nette dolanırken Ozan Bey'in sitesine ve oradan da bu bloga ulaştım.

Şu anda pek sessiz olduğunu gördüğüm bu sitedeki arkadaşlara, DKZ'yi uygulamak istediğimi duyuruyorum. Baştan sona bütün yazılanları okudum. Arkadaşların sessizliği sanırım beklenen zayıflama hedeflerine ulaşılamadığı için DKZ'yi uygulamaktan vazgeçmeleri şeklinde yorumlanabilir. İşin kötü tarafı sanıyorum bir çoğu da tekrar diyet yapmaya geri döndüler.

Benim burada ve Ozan Bey'in sitesinde yazılanları okuduktan sonra geçtiğimiz hafta içinde yapmaya başladığım ve kendimce çok önemli bir bulduğum 2 şey var.

1. Kesinlikle tartılmıyorum. Kendime bir hedef belirledim. 7.Ekim'e kadar tartılmayacağım. Tuvalete her girdiğimde beni şeytani bir cazibeyle üstüne çıkmaya davet etse de tartılmıyorum ve bundan da büyük bir mutluluk duyuyorum.

2. Her sabah kendime ben güzel ve sağlıklı bir kadınım istediğim herşeyi yiyip içebiliyorum çok şükür ki hiç bir sağlık sorunum ve hiçbir kısıtlamam yok diyorum.

Acıkma ve doymayı öğrenme yoluna girdim ama eski alışkanlıklar çok çok zor değişiyor. Bu sitede yazılanlardan çok faydalandım ama Ozan Bey'in kitaplarını da okumak istiyorum. Internetteki araştırmalarımda tüm kitapları için baskısı tükendi olarak bilgi geliyor. Nasıl bilgi edinebilirim?

Şimdiden teşekkür ederim.

Bir de aklıma geldi. Hepiniz bilirsiniz Çirkin Ördek Yavrusu'nun masalını meğerse aslında çirkin değilmiş de büyüyünce açığa çıkmış. Bu masalın özünde çirkinliği daha da aşağılayıcı bir içeriği olduğunu düşünmüşümdür hep. Kilolu olmak konusu da öyle. Her yerde diyet listeleri. Kimsenin kemiğinin üstünde deriden bir gram daha fazla eti olmasına tahammülü yok. Herkesin fizik yapısı farklı. Aynı boyda olmasına rağmen bazı insanlar 60 kg iken güzel oluyor, bazısı 50 bazısı 70. Siz hangisinde olacağınıza kendiniz karar verin başkaları değil.

DKZ'nin yeni neferi :))

Adsız said...

meraba herkeslere yeniden..

nuray ve psikopati o kadar güzel şeyler yazmış ki görünce yazmamanın hata olacağını düşündüm.

dün haberlerde gördünüz mü bilmiyorum, zayıflamak için kliniğe yatan bir kız kısa bir süre içinde 45kilo verince hayatını kaybetmiş. Bunu duyunca bloğa uğrayım dedim ne durumda acaba diye. Keşke herkesin bundan haberi olsa. O zaman insanlar bu aldatmacalara düşmezdi diye düşünüyorum. O kadar yazık oluyor ki nice insanlara hem de boşu boşuna.. Diyetçilerin hepsi bu işin içinde. Bu diyetlerin nasıl işe yaramadığını, insanları nasıl hasta ettiklerini en iyi onlar biliyordur. Çünkü nasıl sonuç verdiğini onlardan daha iyi kim gözlemleyebilir, bu işin içinde olan onlar. Daha kim bilir kaç milyon kişinin başına neler gelmiştir diye düşündüm bir an. Daha ortaya çıkmayan neler neler vardır.. Sırf para için mi yapıyorlar acaba? Gözgöre göre insanları bu işe itmeye vicdanları nasıl el veriyor bilemiyorum doğrusu. Şimdi diyetçilerin hepsi bana sahtekar ve iki yüzlü geliyor. Belki de onlar da nedenini bilemiyorlardır diyet yapınca insanların neden hastalığa yakalandığının ve de kiloların neden geri döndüğünün. Onlar da belki zayıflamanın tek yolu diyet olduğunu düşünüyorlardır ve insan vücudunun harika bir mekanizması olduğunu bilmiyorlardır. Ama yine de onca insanın kıvrandığını bile bile bu işe nasıl devam edebiliyorlar anlayamıyorum.

her neyse bunları geçecek olursak benim diyeceğim asıl şeye gelince.. Dkznin neden başarısızlığa uğrayabildiğine, ya da insanların neden uygulamada yanlışlara sapabildiğine değinmek istiyorum esas.

Dkz basitçe karnınızı dinlemektir. Acıktıysanız yemek (ve iştahınızın sizi yönlendirdiği ölçüde, karnınızda doymayı algılayarak ve de canınızın istediği yiyecekleri yiyerek yemek) demektir. Bu aslında kısıtlamaları bulaştırmamış, hayatında hiç diyet yapmamış bir insan için zaten olağan bir şey. Ama diyet yapmış bir insan için tekrar bedenini dinleyebilmek o kadar kolay olmuyor.

Diyet yapma süreci ne kadar uzamışsa, insanın bedeniyle barışması, onun isteklerine göre beslenmesi, acıkmayı doymayı tokluğu algılayıp gözünü de doyurarak beslenebilmesi, eski alışkanlıklardan kurtulup yeni bir alışkanlık kazanması ve bunu hayatının içine oturtması, -kilolar yavaş yavaş bedenin ritminde sağlıklı bir şekilde gidiyor- diyetlerin alıştırdığı hızlı kilo verme fikrinden kurtulup acele etmemesi ve bunu bir zevk haline getirmesi ve de en önemlisi kilo alma korkusundan kurtulmayı öğrenmesi de o kadar uzun sürüyor.

Kilo alma korkusu ortaya çıktığı an bedeninizle bağlantı kopar. Yemek için karnınızı devreden çıkarıp beyninizle yemeğe başlarsınız. İşte aslında obeziteye neden olan, bu diyetlerin yarattığı karnınızı devreden çıkartıp beyninizle yemek yemenizdir. Kilo alma korkusunun yarattığı insanlara kilo aldıran asıl sebep budur. Çok yeseniz de az yeseniz de karnınızı dinlemeye devam edip onun ihtiyaçları yönünde beslenirseniz hedefinize ulaşmamanız için inanın bir sebep yok.

Ben de bunu yaptım ve gerçekten fark etmeden kendiliğinden 4kilo vermişim bu yaz süresince. Ayrıca spor falan yapmadım üstelik. Şimdi 54kiloyum. Çok az bir dikkat gerekiyor o dikkat de bedeninizi küstürmek ya da bunu diyete dönüştürmek için değil için değil, basitçe onun dediklerini yapmak için. Mesela artık anlıyorum, bir öğünü fazla kaçırırsam bir sonraki öğüne bana 'az ye' diyor zaten. Aç olduğumdaki gibi iştahı da olmuyor, canı da yiyeceklerden çekmiyor. Tek yaptığım hayatı zindan haline getirmeden elimden geldiğince onu dinleyebilmek.

Karnınızla devamlı bağlantı halinde olmak bu işin esas noktası. Bazılarınız için kolay olmadığını biliyorum, ben 2yıldan daha fazla bir süredir uygulamaya çalışıyorum desem ne demek istediğimi anlatabilirim heralde. Bir puzzle'ın parçalarını oturtmak bir anda olmuyor. Ama sandığınız kadar zor değil inanın. Her fırsatta bir şey öğreniyorsunuz. Bedeninizi duyabilmek hem çok önemli hem de çok güzel. Hem de işin anatomik kısmı. İş yine sizde bitiyor.

Feride Nizamettin said...

Tekrar merhaba,

Acaba yazdığım yorumdan sonra sitede bir hareket var mı diye baktım ve sevgili Arıpetek'in cevabını gördüm. Genel olarak hakim olan sessizliği kırmayı ve sitenin yeniden dayanışma ve DKZ uygulamasını teşvik eden o coşkulu günlerine geri dönmesini umuyorum. Ben üyelerin aktif olarak yazdığı dönemde aranızda yoktum, yazılanların tümünü tek bir günde okudum ancak o ruhu hissettim.

Şu andaki yoğun suskunluğun en temel sebeplerinden birisi, aslında çoğumuzun eski alışkanlarımızı tamamen terkedemememiz (offf ne zor bir kelime, doğru yazana kadar canım çıktı). Arıpetek 2 senedir uğraşıyorum diyor. Sanırım içten içe hepimiz hala o diyet günlerimizdeki gibi bir mucize bekliyor ve olmayınca da hemen umutsuzluğa kapılıyoruz. Ben Arıpetek'in yazılarından etkilendim ve DKZ'yi öğrenmeye çalışıyorum.

Şu andaki en temel sıkıntım, tipik bir başlangıç sıkıntısı olarak sayılabilecek "Acıkmayı Öğrenme ve Bekleme" meselesi. Yıllar boyu diyet yaparak, saatli yemek, ana öğün, ara öğün prensibine takılmak gibi konularda o kadar beynim yıkanmış ki, 1 haftadır hala DKZ'nin acıkmayı bekleme prensibine adapte olamadım. Sürekli şöyle diyorum kendime "sabah saat 9 oldu, dün akşam 8'den beri ağzıma birşey koymadım aç hissetmiyoum kendimi ama acıkmışımdır, bişey yemem lazım sonra tansiyonum düşer, midem kazınır vs diyor" ve yiyorum. Gerçek manada aç olmadığım halde. Neyse ki yaptığımın farkına varmaya vardım. Bu da büyük bir başarıdır diyor ve gerçekten içim kazınana kadar bekleyebileceğim günlerin hayalini kuruyorum. Sevgiyle kalın